Pazar, Ekim 20

Keşke ben uyurken gitseydin



Eylül ayı kitaplarındandı bu. Kitap okumak isteyip başka kitap bulamadığım anlardan birisine denk gelip okuduğum bir kitap. Benim açımdan başarsız ve bir iki saate okuduğum bir kitap oldu. Dizüstü edebiyatını sevmem. Boş geliyor. Okumak istediğim o kadar edebi değeri yüksek kitaplar var ki, onları okuyamayıp bunu okumam onlara haksızlık oldu.

Bir de sırf sonu nasıl olacak diye okuduğum bir kitaptı. 

Arka Kapak: Keşke Ben Uyurken Gitseydin 

Renda, kimine göre saf, kimine göre kurnaz, kimine göre şirin, kimine göre şanslı, kimine göre umutsuz âşık, kimine göreyse vazgeçilmez bir kadın, aynı senin gibi...

Bazen ulaşılmaz, bazen yapışkan; bazen tatlı, bazen yaka silktiren. Bazen çok genç, bazen çok olgun. Kime sorsan farklı anlatıyor. Aynı seni anlattıkları gibi...

Rendanın anlattıklarının tamamına inanmamak gerekiyor sanki. Bazen abartıyor, bazen çok pembe görüyor, bazense hiç "anlamıyor". Aynı sen gibi...

Onu okurken, ona bazen kızıyorsun, bazen acıyorsun, onu bazen seviyorsun, bazen ondan nefret ediyorsun. Bazen tanımak istiyorsun, bazen "aman benden uzak olsun" diyorsun. Aynı senin için de düşündükleri gibi...

Tatlı hayalleri, ulaşılmaz hedefleri, aniden dönen şansı ve kararsız kaldığı anlar var, aynı hepimiz gibi...

Renda, belki de partide sırt sırta olduğun, sinemada arka sıranda oturan, kasa kuyruğunda arkanda bekleyen, mağazada elini aynı elbiseye attığın, aynı spor salonuna kayıtlı olduğun, restoranda yemek yediğin masada senden önce yemek yiyen biri.

Onun dünyasına girmeye hazır mısın?


Sayfa: 299

Çarşamba, Temmuz 3

Bab-ı Esrar



Bitireli bir iki hafta oldu ama  kitap blogumun olduğunu unuttuğumdan dolayı buraya ekleyemedim. Neyse, bu yıl üniversite olaylarından dolayı ben pek kitap okuyamadım. Çok az kitapla bitireceğim bu yılı ama seneye aynısı olmayacak. 

Bu kitap beni çok sarstı. Evet, Ahmet Ümit'in bütün kitaplarını okuyamadan kurtulamayacağım. Bir maceraya girdim ve daha sonuna yaklaşamadım bile... Aynen böyle hissediyorum. 

Aslında kitabı bitirir bitirmez yazmalıydım, çünkü çok yoğun hislerim vardı kitabı bitirdiğimde. Şimdi pek hatırlamıyorum ama baya iyiydi. Sadece bu kitapta beğenmediğim yön, konuşmalar biraz yapmacık geldi. Sanki pek uyduramamış Ahmet Ümit. 

Arka Kapak: Kayıp babasıyla doğacak çocuğu arasında kalmış bir kadın... Hayatın anlamını arayan bir insan: Karen Kimya... Kapıları sırlara açılan bir kent... Sırların mucizelere dönüştüğü geceler. Mucizelerin hakikat sayıldığı zamanlar... Yedi yüz yıl öncesinden gelen bir fısıltı... Aşkı sadece aşkla tartanların ıtırlı soluğu... Ölümün yok edemediği bir sevda... Yıllara direnen bir sevgi; Şems-i Tebrizi ve Mevlâna Celaleddin-i Rumi... Günümüzden yedi yüz küsur yıl öncesine uzanan gerilim dolu, heyecan yüklü, mistik bir serüven...

"Taşta kan vardı, gökyüzünde dolunay, bahçede toprak kokusu. Ürkütücü bir serinlik içinde yüzüyordu ağaçlar. Kış güllerinin katmerlenme vaktiydi, nergislerin tazelenme demi. Yedi kişi girmişti bahçeye... Yedi öfkeli yürek, nefretin ele geçirdiği yedi akıl, yedi keskin bıçak. Yedi lanetli adam bahçenin sessizliğini yedi parçaya bölerek yürüdü kurbanlarının bulunduğu tahta kapıya...

Taşta kan vardı. Bahçede ürkütücü bir serinlik. Cinayetin tek tanığı dolunaydı. Hiç şaşırmadan, ürpermeden, korkmadan bakıyordu uzun boylu kavak ağaçlarının ölü yapraklarının arasından. Yedi kişiden en genç olanı vurmuştu kapıya. En yaşlı olanı çağırmıştı içeridekini. Yedi kişinin yedisi birden saplamıştı bıçaklarını içeriden çıkana.

Taşta kan vardı. İnsanların yüreklerinde nefret, dolunayda derin bir sükûnet…


Sayfa: 656

Salı, Nisan 9

Dorian Gray'in Portesi

Okuduğum her ne kadar çok iyi bir çeviri olmasa da bu kitap beni baya etkiledi. Cem Yayınları gibi bir şeydi sanırım. Aslında Can Yayınlarından veya orjinalini okumak isterim bu kitabın. Yine de eski bir kitap gördüm mü dayanamıyorum işte.

Geçen sene ya da ondan önceki seneydi sanırım. Filmini izlemiştim. İzler izlemez kitabını okumalıyım demiştim. Çünkü şu insanlardan biriyim, eğer o filmin kitabı varsa iki versiyonunu da mutlaka bilmeliyim. Eğer kitabı daha önce okusaydım ben yine gözümde filmdeki Dorian canlanırdı herhalde... Bilmiyorum. Çok güzel bir kurgu. Beni etkisinin altına alıyor ve kendime gelmemi zorlaştırıyor.

Okuyun bu kitabı. Ayrıntılı yorumu istediğim kitabını okuduğumda yazacağım. Kısmet.

Pazartesi, Nisan 8

Piç


Bir kitabı elime aldığımda hemen ilk sayfasına gelirim. Genelde arka kapağını okumadan önce bunu yaparım. Isınırsam eğer, kitabın geri kalanını da okurum. Gerçi bazı kitaplar için geçerli olmayan bir kural benim için ama bunda bir sorun olmadı. Şöyle başlıyor kitap:
"İnsanlık, kendini öldüren ilk insan tarafından ihanete uğramıştır. Ancak sadece zamanın lehine işleyen zamanla zekasının katili ve kurbanı olan insan, intihar etmeyi utanç verici bulmuştur."
Aslında bunun devamı var ama ben en çok bu iki cümleyle ilgilendim. Devamını da okuyabilirim diye kitabı hemen aldım. Uzun süredir kitap okuyamadığımdan dolayı, bitmesini de istemediğimden dolayı biraz yavaş okudum. Aslında yavaş okumadım. İki hafta elimde süründürdüm ve bir buçuk günde bitirdim. Her zamanki halim işte.

Kitabı okurken o karakterleri görebiliyordum. Film gibiydi. Her şey çok gerçekçiydi. Hakan Günday'ın diğer kitabında da olmuştu bu. Herkes de olmuyor ama olunca da tam oluyor. O kadar farklıydı ki. Onları sevdim, onlardan nefret ettim ama sonunda da üzüldüm.

Bu adamın diğer kitaplarını da okumalıyım. Kitap aşkımı geri kazandığıma göre buraya yeni yeni kitaplar okuyup yayınlayabilirim umarım.

not: sanırım filmi de çıkıyormuş. adı da "hiç"

Arka Kapak: Piçlerin çocukları olmaz.

Piçler, aşık oldukları kadınların kendilerini kurtaracaklarını düşünür. Oysa hiçbir kadın dünyaya bir piçi kurtarmak için gelmemiştir.

Piçlere sır verilebilir. Ölümleriyle son bulan sırdaşlıkları vardır.

Piçlerin cinsel hayatı düzensizdir.

Piçlerin bedenleri ve akılları, diğer insanlarınkilerin aksine nasırlaşmaz. Onların nasırlaşan tek yerleri ruhlarıdır.

Piçler sadece kendi aşklarına saygı duyarlar. En yakın dostlarının kadınlarına dil ve el uzatabilirler. Bu durumda piç tabii ki suçlu, ancak piçlik meşrudur. Piçler düzensiz hayatlarında düzenli olarak içki içerler. Belli sayıdaki kadehten sonra sarhoş olup sızarlar. Sızdıkları yerin adı huzurdur.

Piçlerin babalarıyla olan ilişkileri mezar taşı kadar soğuk, yeni dökülmüş kan kadar sıcaktır.

Piçler insan öldüremedikleri, ağır suçlar işleyemedikleri, korkak ve hain oldukları için yaşadıkları yerleri zorunlu kalmadıkça terk edemezler.

Piçin davranış ve tercihlerini sadece bir başka piç kabul edilebilir olarak değerlendirir ve "Neden?" diye sormaz. "Neden" sorusu piçliği yok eder.


Sayfa: 224