Cumartesi, Temmuz 21

Brida


Bu kitabı bir senedir okumak istiyordum. En sonunda aldım ve okudum. Bu yüzden çok mutlu olduğumu söyleyebilirim. Okudum okumasına ama tamamen benim beklediğim gibi bir kitap çıkmadı. O bakımdan hayal kırıklığına düşmüş olabilirim.

Belki de polisiye kitabı okumaya o kadar alışmışım ki, olayın işine aşk girince çok sıkıldım. Ruh-eşi falan. Böyle şeylere kesinlikle inanmıyorum. Saçma geliyor. Fantastik sayılan unsurlarda eh işte.

Birkaç sebep dolayısıyla kitabı okumayı başlayamadım bir türlü. En sonunda "yetti, bugün başlayıp bitireceğim!" dedim. Dediğimi de yaptım.

Arka Kapak: “Ruh-eşimi nasıl tanıyacağım?”

Wicca, Brida’ya “Riske girerek” dedi. “Başarısız­lık, hayal kırıklığı risklerini göze alacaksın, ama aşk arayışından hiç vazgeçmeyeceksin. Arayışına devam ettiğin sürece sonunda zafere ulaşacaksın.”

Brida, güzel bir İrlandalı kızın ve onun bilgiye erişme çabasının öyküsü. Brida, ona korkularının üstesinden gelmeyi öğreten bilge bir erkekle ve dünyanın gizli müziğine ayak uydurarak dans etmeyi öğreten bir kadınla karşılaşır. O iki kişi Brida’da Tanrı vergisi bir yetenek olduğunu görür; ama yeteneğini kendisinin bulabilmesi için genç kızı kendi içine doğru bir keşif yolculuğuna yönlendirirler.

Brida kendi yazgısını ararken, kişisel ilişkileri ile kendini dönüştürme isteği arasında bir denge kurmaya çalışır.

Usta romancıdan çarpıcı bir aşk, tutku, gizem ve esriklik öyküsü. 

Sayfa: 214

Cumartesi, Temmuz 14

çok yakında!


Böyle olmayı o kadar çok özledim ki. Ama bu durum şu an imkansız gibi. Daha aldığım kitabı bile on sayfa okuyabildim. Bir an önce yalnız olmayı umuyorum. Evde hiç kimse yokken o kadar huzurlu oluyorum ki.

(bu arada bunu yazarken him-the sacrament çalmaya başladı. nedense çok komiğime gitti)

Pazartesi, Temmuz 9

Agatha'nın Anahtarı


Bu öykü kitabını da aslında yirmi dört haziranda okudum. Ama üşengeçliğim beni bir süreliğine alıkoyduğu için ben şimdi yazıyorum. Tebrikler bana!

Sadece iki öykü mü ne okumuştum imzaya götürürken *awkardmoment* ama okumadığım bir kitap imzalatmak istemiştim. Agatha'nın adını görünce bunu almak istedim. Evet, şekilciyim, ne var? Ehuehue. İşte Agatha'nın öyküsü gerçekten güzeldi. Onun dışında birkaç tane daha güzel vardı. Öykünün adını tam hatırlamıyorum ama şimdi. Yine de Ahmet Ümit beni hayal kırıklığına uğrattı bu kitapla. Yine de bu kitabın 1999 yılında yazıldığını unutmayalım.

Arka Kapak: Ahmet Ümit, Türkiye'de iyi polisiye roman yazılacağını kanıtlayan genç bir yazarımız. Sis ve Gece, Kar Kokusu, adlı romanlarıyla iyi bir polisiyenin iyi edebiyat olduğunu göstererek büyük ilgi toplayan yazarımızın bu kez de polisiye öykülerini sunuyoruz. Agatha'nın Anahtarı'ndaki öyküler, günümüz Türkiye'sinde geçiyor. Polisiye romanın ustalarından Agatha Christie'nin Türkiye'ye geldiğinde kaldığı Pera Palas'tan gecekondulara, yayınevlerinden emniyet müdürlüğüne kadar uzanan, geniş bir mekan içerisinde ülkemizin cinayet yalpazesini sunuyor. Ülkemizde işlenen suçlardan yola çıkarak toplumsal psikolojimiz hakkında sorular soruyor. Suçla, insan arasındaki ilişkiyi farklı bir yoldan anlatıyor. Sağlam bir matematik yapısına, sıkı bir kurguya sahip olan öyküler yalın ve akıcı bir dilde sunuluyor. Eğlanceli, düşündürücü, irkiltici, hepsinden önemlisi edebiyat tadı, edebiyat keyfi veren, meraklıları kadar polisiyeye ilgi duymayanları da etkileyecek bir kitap.


Sayfa: 148

Sefiller


Okuyacak hiç kitabım kalmadı resmen. Zaten genelde spor yapmaktan başka bir şey yapmıyorum. Evet, bu bir bakıma kötü. Biliyorum. Kitap okumayı daha çok seviyorum. Yine de elimde kitabım pek yok. Liste yapmıştım, onlardan almayı umuyorum.

Neyse kitaplığımda bu kitabı buldum. On dokuz yaşıma geldim neredeyse ve ben hala Sefiller'i okumuş değildim. Bir şans veriyim dedim. Elime aldığım gibi bitirdim. Gayet güzel bir kitaptı. Olaylar merak uyandırıcıydı.

Arka Kapak: Sefiller 1800 yıllarındaki Paris şehrinin genel bir görünümünü çizerken aynı zamanda da toplum içinde bulunan yoksulluğun hikayesini anlatır. 
Romanın kahramanlarından Jean Valjean, çok aç olduğu için fırından bir ekmek çalar. Bunun bedelini kürek mahkumluğuyla ödemeye başlar. Kürek mahkumluğu sona erip topluma geri döndüğünde cezasının henüz bitmemiş olduğunu görür. Çaldığı bütün kapılar yüzüne kapanmıştır çünkü o “Eski bir kürek mahkumudur.”
Çaresizliğinin son haddinde kendisini misafir olarak kabul eden Digne Piskoposu Monseigneur Myriel’in evindedir ve acınacak bir haldedir. İyilik gördüğü tek yer burasıdır ama evden gümüş şamdanları çalarak ayrılır. Jandarmalar onu görüp Piskoposun yanına getirirler. Piskopos şamdanları hediye etmiş olduğunu söyler.
Jean Valjean bu cömertlik karşısında ne yapacağını bilemez. Artık bu onun son suçudur, dürüst bir insan olmak için söz verir.
Eski bir kürek mahkumunun ahlâkının insanı hayrete düşürecek noktalara ulaşması okunmaya değerdir…