Cumartesi, Aralık 31

Bu sene bunları okumuşum


Değişiklik olsun diye gif halinde yapmayı tercih ettim. Ayarını da baya yükselttim ki kitaplar görünsün diye. Aslında buraya koymadığım birkaç kitap var. Onları söylemek istedim.

  1. Piraye, çok sıkıcı bir kitaptı.
  2. Sahilde Kafka, aslında bu kitabı çok sevdim. Sadece yarısını okuyabildim. (okuyacağım ama)
  3. Martı Jonathan Livingston, ayrı bir bakış açısı getirdi bana.
  4. İşaret, bu kitabı sevmiştim ama o kadar çok kitap çıkardılar ki almak istemedim. Ben zaten çok seri seven bir insan değilim. 
Bu sene çok az okudum. Aslında daha fazla okudum da işte not alamadıklarım var. Neyse, 2012de bol bol kitap okumak istiyorum. Sınavlarımın beni engellememesini diliyorum!

Çarşamba, Aralık 21

Müruruzaman Cinayetleri


Bu kitap hakkında diyecek pek bir şeyim yok aslında. Konusu çok karışık geldi ama betimlemelerini sevdim. Sanırım bu kitapta sevdiğim tek şey; ismi ve yazarın betimlemeleriydi. Zaten betimlemeler sürükleyici bir hale soktu. Maalesef buna en az üç puan veriyorum.

Sayfa: 160

Arka Kapak: Okur karşısına ilk kez Cinayet Mevsimi romanı ile çıkmıştı Suat Duman. Ankara'nın kuralların gündelik hayatı belirlediği bu öğrenci ve memur şehrinin birbirini izleyen cinayetlerle giderek koyulaşan atmosferini, hukuk öğrencisi Mehmet Cemil'in gözüyle seyretme olanağı bulmuştuk. Bu ikinci romanda, İstanbul'a alışma sıkıntıları çeken Mehmet Cemil'in, adaletin sararmış dosyaları arasından çekip çıkardığı sır dolu bir dizi ölümü adım adım çözümleyişine tanık oluyoruz... Müruruzaman Cinayetleri, polisiye-gerilim okurlarının sonsuz edebi hazlar derleyecekleri son derece yetkin bir Suat Duman romanı.

Salı, Aralık 13

Beni Asla Bırakma

(kitabı yine okulda bitirdiğim ve öğretmenime teslim ettiğim için fotoğrafını çekemediğimi gururla söylüyorum eheh.)

Bazı yerlerde hayal kırıklığı duyduğumu söylemeden edemeyeceğim. Onlar dışında gayette sevdiğim bir kitap oldu. Bir kere, konusu oldukça ilgi çekiciydi. Şu an konusuna değinmek isterdim ama izleyicisiz bloguma ipucu vermek istemiyorum. 

Sadece sevdim. Beş puana elim gitmedi gerçi, dört puan verdim. O da bazı yerlerdeki duyduğum hayal kırıklığından dolayı. Birçok polemik olmuş aslında konusundan dolayı. Ben sadece okudum ve ben sadece bu kitabı sevdim. Başka bir şey yok.

Filmi de var. İndirdim. İzleyeceğim. Eğer çok seversem bu yazıyı düzenlemeyi düşünüyorum. Çok güzelmiş duyduğuma göre. Üstelik filmi izlerken kitabı okuyormuşçasına bir his yaratıyormuş. Buna sevindim. Çünkü kitabı başka, filmi bambaşka olayından nefret ederim.

Sayfa: 272

Arka Kapak: Yatılı okul Hailsham'ın öğrencileri, bahçe duvarının arkasındaki karanlık ormandan çok korkarlar. Hafta sonları veya tatillerde evlerine gitmez., Hailsham'dan önceki yaşamlarını hatırlamazlar. Dış dünyayla bağlantıları yoktur. Öğretmenler değil, gözetmenler tarafından eğitilirler. Spor ve sanata büyük önem veren gözetmenler, Hailsham öğrencilerine sürekli özel olduklarını hatırlatır ve bedenlerine çok iyi bakmaları gerektiğini tekrarlar.
Kazuo Ishiguro, yayımlandığı yıl Time tarafından İngilizce yazılmış en iyi 100 roman listesine alınan Beni Asla Bırakma'da, yıkıma götüreceğini bile bile kendi kaderini kabullenenlere odaklanmış görünüyor.

Düzenleme: Filmi şahaneydi.

Cuma, Kasım 25

Sadist

(bu kitap ingilizce öğretmenimin. baya elden ele geçmiş herhalde... eski görünüyor epey. ben elimden geldiğinde temiz kullandım)

Okuduğum ilk Stephen King romanıydı. Daha önce "nasıl roman yazılır" tarzında bir kitabını okumuştum. Adını hiç hatırlamıyorum şimdi. Bu kitap beni çok etkiledi. 

Aslında ben yavaş okudum bu kitabı. Oturunca hız kesmeden okunur ama benim sınavlarım vardı. O yüzden pek vakit ayıramadım. Eninde sonunda bitirdim. Cidden şahaneydi! Bir şey de diyemiyorum pek. Chloe iyi ki oku diye tutturmuş, iyi ki.

Çarşamba, Kasım 16

Erken Kaybedenler

üstüne tıklanınca büyüyor.

Annemin Son Ölümü'nden...  "Beni boş ver. Konu ben değilim ki. Hiçbir zaman da olmadım. Asıl sen kimsin? Senin heyecanların neler, tutkuların neler, hayal kırıklıkların neler? Şu hayatta başın sıkıştığında ilk kimi ararsın? Seni karşılıksız seven insan kimdir, ne bok yersen ye seni bağrına basacak insan kimdir? Eğer böyle biri varsa bu akşam onu ara, halini hatrını sor bu vesileyle. Yoksa sen de bir gün benim gibi yapayalnız kaldığında, ufacık bir şeyi danışmak için bile arayacak kimseyi bulamazsın. Bu sözlerimi harcanmış yıllarımın manifestosu olarak kabul edebilirsin..."

-devamı var ama ben buraya kadar yazmak istedim. Hikayeleri güzeldi. Ayrıca okuduğum ilk kitabı olmasına rağmen çok hoşuma gitti. Sanki olayları ben yaşıyormuşum gibiydi. Anlatım tarzı harika ve sürükleyiciydi. Herkes okumalı.

Sayfa: 143

Arka Kapak: Ankara polisiyeleriyle tanıdığımız Emrah Serbes, bu defa direksiyonu kırıyor ve edebiyatımızda pek de işlenmemiş bir başka meseleye el atıyor. Erkek çocukların enerjik, hüzünlü, alengirli dünyasına giriyoruz...
Baba çalışıyor, anne ev hanımı, muhafazakârlığın kalesi...İşçiler, yoksullar, teyzeler, abiler... Kolay ağlayan sert adamlar... Taşra seyrekliği, mahallenin kalabalığı... Kıskanç, gururlu, saf ergenler... Emrah Serbes, çabuk öfkelenen, kolay vazgeçen, baştan çıkmış erkek çocukları konuşturuyor... Kederli, insana dokunan komik hikâyeler bunlar...

"Dizinin dizime değişi, Handan'ın annesi için bir kelebeğin kanat çırpışıysa benim için kasırgaydı. Kaç sene geçti, hâlâ unutmam, günde en az beş sefer aklıma gelir. Biliyorum bu durumun, kökeni memeden kesildiğim güne kadar uzanan psikolojik nedenleri vardır. Ama bir kadını unutulmaz yapan şey, bir vakitler ona duyulan arzunun şiddetiyle doğru orantılı değil midir? O arzunun kıyısında, gerçekleşme olasılığının tam yanı başında, sanki arada başka hiçbir engel yokmuş gibi rahat davranabilmekle, kendini o tatlı yanılsamaya kaptırabilmekle doğru orantılı değil midir? Bu olgunun da mı sorumlusu benim mutsuz geçen çocukluğum? Cevap? Yok! Kalırsın öyle..."
Taşrada ve kâinatta, yapayalnız kalmış erkek çocukların hikâyesi...

Erken Kaybedenler... Yoldan çıkmış bir neslin manifestosu...

Salı, Kasım 15

Serenad


Aslında bu kitap hakkında ne desem boş. Tamamiyle nasıl bir kitap olduğunu tasvir edemeyeceğim, çünkü kitabı bitirdikten sonra beş dakika boş boş kapağına baktım. Ama güzel olduğunu kesinlikle söyleyebilirim. Beş puanı verdim gitti.

Goodreads'te belirttiğim gibi bu kitabı okurken fark ettim; biz hiçbir şeyi merak etmiyoruz. Okumuyoruz (genel dedim, genellemelerden nefret etmeme rağmen) ve araştırmıyoruz. Bildiklerimizin üstüne bir toprak da biz atıyoruz. Her şeyden çekiniyoruz. Gerçeklerin üstü böyle kapanmış oluyor. Tamamen değil elbette ama toprağı kazmakta epey baba yiğitlik istiyor. Tabii biz yine köşemize siniyor ve her şeyi bir anda unutuveriyoruz. Ben bundan sonra unutamayacağım. Zaten hiç de böyle anlattığım tiplerden değilim. Gayet uyuzumdur.

Aaahh. Bu kitabı çok sevdim. Sonunda gözlerim bile doldu.

Sayfa: 484

Arka Kapak:  Roman okumak istiyorsanız…
Her şey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversitesi'nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran'ın (36) ABD'den gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagner'i (87) karşılamasıyla başlar.

1930'lu yıllarda İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şile'ye götürür. Böylece, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir.

Serenad, 60 yıldır süren bir aşkı ele alırken, ister herkesin bildiği Yahudi Soykırımı olsun isterse çok az kimsenin bildiği Mavi Alay, bütün siyasi sorunlarda asıl harcananın, gürültüye gidenin hep insan olduğu gerçeğini de göz önüne seriyor.

Okurunu sımsıkı kavrayan Serenad'da Zülfü Livaneli'nin romancılığının en temel niteliklerinden biri yine başrolde: İç içe geçmiş, kaynaşmış kişisel ve toplumsal tarihlerin kusursuz Dengesi.

Salı, Kasım 8

Saray Gezisi


Aslında bu kitabı arka kapağıyla birlikte koymak istiyordum ama internette aramaya üşendim. Bir de ben çekemedim, çünkü fotoğraf makinem yanımda değil. Şimdilik böyle olsun.

Bu kitabı çok sevdim. Nedenini açıklayamıyorum pek ama sevdim. Okurken birisinde kendimi bulduğumu itiraf etmeliyim. Herkesin bir kusuru var. Bende kendimi orada gördüm sanki. Birçok şeyi fark etmemi sağladı. Gerçekten güzeldi. İyi ki ingilizce öğretmenim bu kitabı okumam için bana verdi. Epey kalın ama okudum işte. Biraz yavaş okudum. Olsun, hemen okumak önemli bir şey değil. Ben biraz sindire sindire okudum. Evet.

Bu kitabın baş karakteri olan Ahmet Bey'i epey yadırgadım. Güya dini bütün bir insan gibi görünmesine rağmen dini kirleten insan rolünü gayet iyi üstlendi. Ayrıca nankör ve gayette çirkin özellikleri olan bir insandı.
Bunun yanı sıra benim en sevdiğim karakter on yaşındaki Kemal'di kuşkusuz. Çok saftı. Her şeyden habersizdi. Beni epey de güldürdü. 

Bu kitabı sevdim sadece. Çok.

Arka Kapak: Mahfuz'u dünya romancılığının doruklarına taşıyan; bir ailenin üç kuşağının anlatıldığı üçlemenin ilk kitabı Saray Gezisi'nde,1990'ların ingiliz işgali altındaki Kahire'sinde yaşayan bu aileyi tanırız: Karısına ve çocuklarına karşı son derece katı, despot biriyken, evin dışında, şakacılığıyla, kibarlığıyla tanınan ve erotik zevkler peşimde gittiği gece âlemlerinin aranan siması Ahmet Bey. Namuslu bir kadının, yanında kocası ya da yetişkin oğulları olmadan sokağa çıkmasının hoş karşılanmadığı bir toplumda, ev hapishanesinin gönüllü mahkumu Emine Hanım. Ve çocukları.

Salı, Ekim 18

Tutku


Geçen ay bahsetmiştim, bu kitabı hemen okumak istiyorum diye. Yine bir sene dayanamazdım. Dediğimi yaptım da... İki hafta önce almıştım bu kitabı sanırım. Başka bir kitap okuduğum için hemen başlayamadım. İçim içimi yiyordu tabii. Bu kitabı dört, beş günde bitirdim. Sanırım eski performansıma geri dönüyorum. Tabii daha hızlı okurdum da, şimdi sınavdır odur budur diye başlamak istemiyorum =))

Kısaca bahsetmek isterdim ama serinin üçüncü kitabı olduğu için hiçbir ipucu vermek istemiyorum. Sadece Düşüş serisinin en sevdiğim kitabıydı. Epey heyecanlı ve aksiyonluydu. Sevdim işte.

Yarında sürpriz bir kitaba başlayacağım. Sürpriz çünkü adını hatırlamıyorum. Hatırlamıyorum çünkü benim kitabım değil =)) Şimdilik 'okuyorum' bölümünü değiştiremeyeceğim.

Bu arada kitabı okurken en çok dinlediğim şarkılardan biriydi. Severim.

Cuma, Ekim 14

Az


Başlarda bu kitabı sevemedim. Olaylar fazla kötü başladı, belki de ondan. Oysaki elimden bırakamadığımı söyleyebilirim, çünkü heyecanını hiç bozmayan bir kitap oldu kendilerini. Üstelik ilgi çekiciliğini de. Bu kapaktaki resim ve arka kapaktaki yazı gibi. (bknz: aşağısı)
"Diyebilirsin ki, bir insanı, fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? Haklısın. Belki de çok az...

O zaman şöyle demeliyim: Seni az tanıyorum... Az...

Sen de fark ettin mi? Az dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z.
Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var.

O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında.

Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar.

Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler.
Senin ve benim gibi..."
Belki de ben gerçekten hayal dünyamdaydım, hayal dünyamdan çıkarıp 'birazcık' dünyanın gerçeklerini sundu bana. Tamamen değil ama bu hissi verdi bana. Söylenecek bir şey yok, çok güzeldi. Herkese tavsiye etmem gerek şimdi bunu hay Allah.

Çarşamba, Ekim 5

Uçurtma Avcısı

Emir ve Hasan, Kabil'de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk..
 Bazı kitaplar olur, daha ilk cümlesinden kitaba seni bağlar kitabın sonuna kadar. Her sayfayı merakla çevirirsin. Bu kitap için kısaca özetim bu olur aslında.  Gittiğim kitapçıdaki adam çok övdüğü için aldım. Güya kitap okumayan birisiymiş kitapçı olmasına rağmen. Bu kitabı okuduktan sonra başka kitaplar da okumaya başlamış. Sonra da kitap kurdu olmuş. O kadar abartamam bu kitabı fakat, iyiydi. Birkaç yerinde gözümün dolduğunu bile söyleyebilirim. Sadece o kadar...

Aslında kitabı çok hızlı okudum. Yarısını baya geçmiştim. Sonra dersler birden baskın yapınca elime alıp okuyamadım. Taa ki düne kadar... Bugünde elli sayfacık falan kalmıştı. Hemen bitirdim. Güzeldi.

Ayrıca ben biraz Elif Şafakın Firarperestini okumayı denedim ama çok sıkıldım. Bitiremedim. Kitapta ilgimi çeken sadece çizimlerdi. Üslubundan pek hoşlanmadığım halde şimdi Aşk'ı okumayı planlıyorum. Bakalım...

Sayfa: 356

Arka Kapak: Emir ve Hasan, Kabil'de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk... Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir'le Hasan'ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkârının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur. Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır.

Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California'ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan'ın hatırasından kopamaz.

Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları... Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor.

Uçurtma Avcısı'nda anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü...

Pazar, Eylül 25

Supernatural - bir daha asla

Cidden bir daha asla supernatural kitabı okuma gibi bir hata yapmayacağım. Daha fazla sıkıcı olamazdı! En iyisi sen benim favori dizim ol, olur di mi?

Normalde sıkı bir supernatural hayranı olmama rağmen bu kitapta anlatılan bölümü bir türlü çıkaramadığımı söylemek istiyorum. Aklımda yok böyle bir şey. Bazı bölümlelrde aydınlanma oldu gibi geldi ama sonrası yok. Kesinlikle anlatımı sevmedim. Dean çok kasıntı geldi, oysaki öyle değil! En sevdiğim karakter o. Ama dediğim gibi anlatımdan olsa gerek bana çok sıkıcı geldi. Alt tarafı iki yüz doksan sayfalık kitap hiç bitmeyecekmiş gibi geldi. Bu kitabın bana en çok kattığı  şey; son üç sayfa oldu açıkçası. Şöyle ki;




Birçoğunu henüz bilmiyorum. Adını duymadıklarım dahi var ama Supernatural'ın zevkine güvenim sonsuz. Eeh kendime yeni bir uğraş çıkarmış oldum.

not: ilk önce kayıp sembole başladım ama çok illuminati tarzı geldi. sıktı. bende supernaturalı bitirdim fakat bugün yeni bir kitap aldım; uçurtma avcısı. onu okumayı hepsinden çok istiyorum!

Sayfa: 295

Arka Kapak: Sam ve Dan'in annesi, esrarengiz ve şeytani bir güç tarafından tam yirmi iki yıl önce öldürülmüştü. O günden sonra Sam ve Dan'in babası, Amerika'nın arka sokaklarında, karanlık köşelerde yaşayan doğaüstü yaratıklar hakkındaki her şeyi iki kardeşe öğretecekti, nasıl yok edileceklerini de...
Sam ve Dan, New York'a sıradan bir perili ev olayı için gelmişti. En azından başta böyleydi. Çünkü bir rockçının evinde inleyip duran hayaletten çok daha önemli, büyük ve ölümcül şeyler de olup bitiyordu etrafta. İki üniversiteli öldüresiye dövülmüştü ve dahası, saldırgan tek kelimeyle 'tuhaftı. New York gerçeğini bile aşan acayiplikte bir cinayet meselesi de vardı. İki kardeşin, kendilerini Edgar Allan Poe'nun tüyler ürpertici öykülerinden esinlenen bir katliam zinciri içinde bulması uzun sürmedi.
Ele geçirdikleri her ipucu, onları Poe klasiklerinden birine götürüyordu. Şimdi, öykünün sonunu yeniden yazmaları lazımdı. Zira var olan sona göre katil, iki kardeşin işini sonsuza dek bitirecekti.
Sam ve Dan, nasıl öldüreceklerini öğrenerek büyümüştü. Kötülüğün peşine düşecek güce sahiptiler.
"New York'un arka sokaklarını hiç bilmesem de, Wİnchester kardeşlerle kendimi Bronx'un orta yerindeymişim gibi hissettim."
"Supematural hayranlarını ancak bir sonraki romana kadar avutabilecek, so-luksuz bir hikaye."
Keith R.A. DeCandido'nun otuzun üzerinde romanı ve birçok hikayesi var.

Cumartesi, Eylül 17

Sıradaki kitaplar

Elimde birkaç tane kitap var. Birkaç tanesi okuma isteği uyandırmayan, birkaçı ise biraz okuyup bıraktıklarım. Şimdi yazacaklarımın hepsini okumayı planlıyorum. Sırasıyla olmayacak elbette.
  • Dan Brown, Kayıp Sembol
  • Sandy Tolan, Limon Ağacı
  • Oğuz Atay, Tutunamayanlar
  • Elif Şafak, Aşk
  • Steinbeck, Gazap Üzümleri
  • Keith R.A. DeCandido, Supernatural - Bir daha asla
Pes etmeden sevmediklerimi dahi okumaya söz veriyorum. Derslerimi de bahane etmeden vakit ayıracağım.Ayrıca ben Supernatural'ı çok severim fakat kitabı çok sıkıcı. Neden böyle Allah'ım? Neyse söz sözdür.

Hit it.

Azap


Aslında bu kitap Düşüş'ün ikinci kitabı... Benim en sevdiğim ikinci seri kitap olmakla beraber içinde fantastik öğeler yer alıyor. Demeyin keyfime yani. 
İlk kitabını geçen sene okumuştum. İkincisini okumayı o kadar istiyordum ki, her gördüğüm yer de açıp karıştırıyordum içini. İşte bir türlü almak nasip olmamıştı. İki hafta önce abim getirdi kitabı isteğim üzerine ve ben yeni bitirdim. Biraz yavaş okudum çünkü bitmesini istemiyordum. Üçüncü kitabını da seneye almak gibi bir salaklık yapmak istemiyorum. Anca bunun için iki haftamı ayırabildim ama anca o kadar oldu. Sonunda bitti.

Kitabı tanıtırken ipucu veya herhangi bir şey anlatmıyorum konusuna dair. O yüzden kısa kısa ne hissettiğimi falan yazmakla yetiniyorum. Sadece bir şey daha demek istiyorum.

İlk kitabını okurken bunu çok dinlemiştim.
you are the only expection

Sayfa: 400
Arka Kapak: Cennetten kovulan bir melek olan erkek arkadaşı Daniel'dan ayrı kalan Luce için hayat cehennem azabından farksızdır. Birbirlerine kavuşmaları sonsuzluk kadar uzun sürmüştür ancak Daniel ona gitmek zorunda olduğunu söyler.
Daniel Luce'u öldürmek isteyen ölümsüzleri - Sürgünleri - yakalayana dek geri dönmeyecektir. Luce'u Kalifornia'nın kayalık kıyı şeridindeki bir okula, sıra dışı yeteneklere sahip öğrencilerin, düşen meleklerin ve insanların çocukları olan Nefilimlerin bulunduğu Shoreline'a gizler.
Shoreline'da Luce gölgelerin ne olduğunu ve onları önceki hayatlarına açılan bir pencere olarak nasıl kullanacağını öğrenir. Luce kendisini geliştirdikçe, Daniel'ın ona her şeyi anlatmadığına dair şüphe duymaya başlar. Daniel ondan bir şeyler gizlemektedir… Tehlikeli bir şeyler.
Ya Daniel'ın çizdiği geçmiş tam olarak doğru değilse? Ya Luce'un başka biriyle birlikte olması gerekiyorsa?

Pazar, Eylül 4

Aklından Bir Sayı Tut

                          

Bir buçuk aydır elimde dolandırdığım bu kitabı sonunda bitirmiş bulunmaktayım. Bir yandan üzücü bir yandan sevindirici bir şey bu. Neden üzücü diye sorarsanız beraber yattık beraber kalktık -kapağındaki hafif deforme bunu kanıtlıyor olsa gerek-, her yerde yanımda onu götürdüm falan... Sevindirici ise buna rağmen kitabı bitirmem. Maymun iştahlıyımdır biraz ve tahammül edemediğim bir şeyi bırakırım anında.

Herkese baya ekşınlı gelen bu kitap bana aşırı sıkıcı geldi. Neyseki 475 sayfalık bu kitap, 350 civarı bana güzel göründü. Dün gece okumaya başladım 'artık biticek bu kitap!" diye piknikte bile okudum. İşte dediğim yerden sonra baya güzeldi ama ondan öncesi aşırı sıkıcıydı.

Bir kitabı daha böyle bitirdim.

Sayfa: 480

Arka Kapak: Bir adam, posta kutusuna bırakılmış imzasız bir mektup alır. Mektupta şöyle yazmaktadır: "Aklından herhangi bir sayı tut. 1 ila 1000 arasında herhangi bir sayı." Adam öylesine 658 sayısını tutar. Not şöyle devam etmektedir: "Sırlarını nasıl bildiğimi göreceksin... Küçük zarfı aç."

"Aldıklarını geri vereceksin
Vermiş olduklarını aldığın zaman.
Biliyorum ne düşündüğünü,
Ne zaman uyuduğunu,
Nereye gittiğini,
Nereye gideceğini.
Seninle bir randevumuz var,
Bay 658."

Sıradanlıklara meydan okuyan, anında başınızı döndürecek ve ilgi çekici karakterlerinin kalp atışlarını tüm gerçekliğiyle hissedeceğiniz bir kitap "Aklından Bir Sayı Tut" kolay kolay unutmayacağınız bir roman.

Cuma, Eylül 2

Açlık Oyunları Serisi


Her ne kadar 'okudum hayatım değişti' dediğim bir kitap henüz olmadıysa da 'okudum ve unutamıyorum' kısmına sahibim. Açlık Oyunları serisi de 'okudum ve unutamıyorum' kısmında...

Duygusal birisi olmamama rağmen bu kitaptaki Katniss ve Peeta'nın aşkı beni etkilemedi değil. Tabii bu kesinlikle sadece aşk kitabı değil. Baya maceralıydı. Ateşler içindeki Katniss Everdeen'ın başlattığı devrim. Sanırım en çok etkilendiğim buydu. Tabii bir de etkilendiğim kitapların kapakları. Basit bulmadım aslında, hoş buldum ama bir mesajın olduğunu da ilk başta anlamadım.


Doğrusu okumasaydım anlamazdım da bir bakıma.
Okuyan bilir, alaycı kuş Katniss'i simgeliyordu iğnesinden dolayı. İlk başta alaycı kuş dairenin içinde hapsolmuş durumda, sonra yavaşça özgür oluyor ve en sonunda Alaycı Kuş (Katniss) özgür! Çok zekice.

Ayrıca bu serinin filmi çıkacakmış tek film halinde. Filmin çıkması hakkında hiç konuşmayacağım, sadece tek filme bu üç kitabı nasıl sığdıracaklar merak ediyorum. Olay Twilight'a dönmese iyi olur. Sevdiğim sahneler hep kayıptı ve çok değiştirmişlerdi.

Yine de merak ettiklerimi buradan bakıyorum. Son olarak kısa bir film koyacağım. Bu sadece canlandırılmış, karakter Katniss ve Rue değil.

<iframe width="640" height="360" src="http://www.youtube.com/embed/YOoYp0L-zxg" frameborder="0" allowfullscreen></iframe>